Bilinen evrende hiçbir kaynak sınırsız değildir. Bu durum, kaynağın türüne bağlı olmaksızın her zaman geçerlidir. Eskilerin dediği gibi “hazıra dağ dayanmaz” yani hiçbir zaman. İçinde bulunduğumuz dönemde dünya nüfusu ve sanayileşme artmış, bu nedenle özellikle doğal kaynaklar çok hızlı bir şekilde tükenmeye başlamıştır.
Bir kaynağın tükenmesi için yok olması gerekmez, kullanılamaz hale gelmesi de tükenmesi ile eşdeğer sonuçlar doğurur. Örneğin, dünyadaki toplam su miktarı hiçbir zaman değişmez, sadece formu, fazı ve konumu değişir suyun. Fakat insanlık için önemli olan kullanılabilir su miktarıdır, ki bu da gezegenimizin su hazinesinde çok az bir bölüme tekabül eder.
Aynı şekilde, temiz bir şekilde soluyamadığımız hava da, sağlıklı ürünler yetiştiremediğimiz toprak da yok olmaya yüz tutmuş kaynaklar gibidir. Finansal, çevresel ve sosyal kaynaklarımızın tamamı, doğru bir şekilde kullanılmadığı takdirde günü geldiğinde tükenecektir.
Peki ne yapmalı? Su ve toprağı kullanmamak, havayı solumamak mı çözüm? Elbette hayır. Fakat bu kaynakları olabildiğine verimli kullanmalıyız. Bireysel ve kurumsal anlamda kaynak verimliliği tüm yaşantımıza şekil vermeli.
Verimlilik ile ilgili en büyük yanılgı bir kaynağı hiç kullanmamaktır. Örneğin, birikim yapmak adına tüm paranızı sadece banka hesabınızda tutmanın verimlilik ya da tasarrufla pek bir ilgisi yoktur. Eğer finansal bir birikiminiz varsa onu size her yönden faydalı olacak şekilde kullanmalısınız. Yatırım yapmak, borsaya girmek gibi mesela. Tabii ki bir suyun derinliğini asla iki ayağınızla birden ölçmeden…
90’lı yıllarda hayatımıza giren ekolojik ayak izi kavramı ve 2000’li yıllarında tanıştığımız su ayak izi kavramları doğal kaynaklarımızı verimli kullanmamız için en önemli göstergeler oldu. Kurumsal sürdürülebilirlik de finansal, sosyal ve çevresel kaynakların verimli kullanılmasındaki en önemli yönetim araçlarından biri haline geldi. Gelecek nesillere hayatlarını devam ettirebilecekleri bir dünya bırakmak istiyorsak herkese, her kuruma ve ülkeye büyük sorumluluklar düşüyor. Gelecek nesilden kastın 500 sene sonrası olmadığını da belirtelim. Zira araştırmalar çocuklarımızın ve torunlarımızın dahi kaynaklara erişiminde büyük sıkıntılar yaşayacağını gösteriyor.
Fakat umut her zaman var, çözüm her daim bulunabilir. Kolları sıvayalım ve bu konuda farkındalık yaratarak işe başlayalım.
Daha Fazlası
- Zorla Çalıştırma Yoluyla Üretilen Ürünleri Yasaklayan AB Yönetmeliği
- CBAM Nedir?
- İklim Değişikliği Eylem Planı ve 2050 Ulusal Strateji Hedefleri